Konu: Yazgıtay
Tekil mesaj gösterimi
Alt 12 Şubat 2023, 22:24   #160
Çevrimiçi
Renommier
Schmiss
Yanıt: Tanıyorum, Kinsin Sen!




Hepimizin ortak çaresizliği; ölümün gerçekliğini bilip, yine de ölümsüzlük masallarına inanmak. Ölümsüz mü hissediyorsunuz siz de, yoksa ölümü düşünen insanların olduğu dünyada mıyız harbiden? Eğer dün gece bir arkadaşım arasaydı ve intihar edeceğini söyleseydi, ona sadece “Saçmalama” diyebilirdim. Çünkü aklımda cevapsız bırakılan çok soru kalırdı. Bencilce görülüyor öyle değil mi? Çünkü aynı soruyu ben de sordum kendime. Böyle bir durumla karşılaştınız mı bilmiyorum ama ben, üç gün öncesine kadar düşündüğüm ve vadeleri olarak da düşünmeye devam ettiğim planı; arkadaşımın, bir başkasının, ya da birinci dereceden kan bağım olan X kişisinin bana söylemesinden mi rahatsız oldum, yoksa gerçekten de saçma mıydı, inan kestiremiyorum. Şu an herhangi biri beni arayıp “İntihar etmek istiyorum” derse, direkt alternatif sunarım önüne. Ciddiyim. İnsanların ses tonlarından ne yapmak istediklerini anlıyorsanız, ya delirdiğinizi düşünürsünüz, ya da berbat haldeyken bile intiharı düşünemediğiniz için başkalarına alternatif sunarken bulursunuz kendinizi. En iyi ihtimalle de yüzünüze kapanır telefon. Bu cümleyi bitirip, yenisine “Bilirsiniz ölmek, sınavın bitişidir” gibi felsefi veya normal zekâyı, kullanım alanı daha geniş olan başka zekâya boyun eğdiren bir sözle mi başlamam gerekiyor? Bu sorudan sonra da şunu mu demeliyim; “Düşünelim, amaç ne? Ne gerçekten. Müslüman veya herhangi bir dine mensup olarak doğduğumuz için, ‘Cennet varsa bir ben giderim, geriye kalan ve benimle aynı özellikte olmayan tüm insanlık umurumda olmaz’ diye mi düşünüyorsunuz siz de, tüm geri zekâlılar gibi?”

Hadi kendimizi yanıltalım o zaman.

İnsan ne için ölmeli? Bu çok basit, manevi değerler. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan anlamlar için ölmeli. Ama bu amaç, asla kendini öldürmek olmamalı. Buraya dikkat etmeliyiz. Amaç ne olursa olsun, ölüme gidilmeli fakat bile bile ölünmemeli. Aradaki ayrıntıyı fark edeniniz var mı? İki ayrı tahtayı üst üste getirip çivileyin. Arasından sadece paraşütçü haşereler (tahtakurusu) geçebilir. Bu fark da o kadar içte. Çok sıkı şekilde çivilenmiş iki tahta arasındaki mesafe kadar. Karıncadan file kadar öldürebilecek yetisi veren şeyin varlığına görmeden inanmak, fakat aciz olduğunu kabullenememek. Ne tuhaf değil mi? Düşünün, bir anda hayatınız altüst olabiliyor. Bu da ortalama bir ilizyonistin insanı ikiye bölme gösterisi sırasındaki iş kazasına benzer şekilde oluyor. Şöyle ki, anlık dediğimiz olay saniyenin milyarda birine tekabül ediyor veya trilyonda bir, ya da her neyse işte. Ben o iki saniye arasındaki mesafedeyim şu anda. O mesafeden yazıyorum bunları. O kadar uzak ki, gelen her telefonda felaket senaryosu beklediğinizi düşünün. Arkadaşınız arıyor, ses tonunun kulağınıza yansıma şiddetinden algınızı çıkarırsak sonuç Sur'u işaret ediyor. Anlıyor musunuz? Daha açık olayım o halde. Bir silah alın elinize. Cüneyt Arkın filmlerindeki gibi olsun. Rus ruleti tarzından bahsediyorum. İçine de bir tane mermi koyup çevirin kovanı ve kapatın. Dayayın kafanıza. Sıkmaya başlayın, patlayana kadar. Şimdi o silahı sevdiğiniz insanın organı, mermiyi de kendiniz gibi düşünün. İşte gerçek Bing-Bang! Yani hayat ve ölüm böyle işler. Elde kalan gidiş ve dönüş biletinin hayat özeti budur; mermi saplanıp soğuyana kadar yaşamak. O nedenle “Bir saniye sonra yaşamanın garantisi yok, ne zaman ve ne şekilde öleceğimizi bilmiyoruz” şeklinde işlemiştir bilinçaltımıza. İster sevin, ister nefret edin, isterseniz yukarıda bahsettiğim gibi ölümsüzlüğü arayın, isterseniz de zırlayıp duaya başlayın, ya da korkun. Ama aklınızdan çıkarmayın, hayat hikâyeniz sadece bu kadar. Anlık yaşamak dedikleri bundan ibaret! Unutmayın, her patlamanın öncesi de, sonrası da karanlıktır.

Beyin mastürbasyonunu zor da olsa biraz daha uzatıyoruz. Bunu yapmamızın sebebi, diğer boşalmaya oranla, bu boşalmanın geciktikçe kavramaya bıraktığı keskinliğidir. Bilimin, adına “DARP-32” dediği gen yüzünden, delilik ve dâhilik arasında incecik bir çizgi vardır. Doğal olarak, bazı insanlar için cesaret gerektiren şeyler, bazıları için sadece aptallıktan ibarettir, bunu da unutmayın. Bu bilgiyle beraber, demin bahsettiğim “İnsan ne için ölmeli” sorusuna geliyorum. Bakın, şimdi iki seçenek veriyorum size:

Birincisi; evden çıkar çıkmaz kaza kurşununa denk geldiniz ve öldünüz.
İkincisi; kutsal gördüğünüz bir şey uğruna öldünüz.

Hangisini istersiniz? Durun, seçmeyin. Neden mi, ikisi de aynı. Farkı yok. Donarak, yanarak, boğularak ve bir kamyonun altında kalarak ölmek, üstteki iki maddeden farkı yok. Ölümü anlamlı kılan “görülmez” değerlerimiz olmasaydı emin olun korkudan kafamıza sıkardık. Birinin sevgilinizi taciz etmesinden sonra kavga edip ölmeyi göze alabilirsiniz, öyle değil mi? Peki, ne olur sonra? Kız gider bir başkasını bulur. Evet, demek istediğimde bu; tüm kutsal değerler de böyle. Birileri ölür ve onun ölümünü onurlandıranlar peşinden aynı şekilde ölmek için kuyruğa girer. Hayatın amacı budur artık. “Neden?” ve “Nasıl?” sorusunun önemini anlıyor musunuz? Öleceğiz, ama bunun için bir sebep gerekiyormuş hissi. Yani “vade”, “ömür” ve “ takdir-i ilâhi” dedikleri şey sadece sebeptir. Bu sebep bizi hayatta tutan en büyük etkendir. Ölümün anlamlı olması için yarışıyoruz. Nietzsche ve Kant gibi adamların da aramış olduğu sebep budur. Eğer böyle olmasaydı ve hayatın anlamı, ölüm sebebi ve vaatler (kutsal anlamlar) üzerine inşa olmasaydı, şu an öldürürdü herkes kendini.

Eğer tersini düşünüyorsanız öldürün kendinizi. Değirmene gidip eli boş dönen Keloğlan masalının o beş dakikası kadardır hayat.

Neden mi?

Çünkü bilinmezliğin kucağında dahi olsak, bizi tutan yapıştırıcının ne olduğunu biliyoruz! (Bilinen son)

Çünkü geleceği bilmeden yaşamayı göze almanın sebebini biliyoruz!

Çünkü boğularak, yanarak ve donarak ölme ihtimalini göz ardı etmenin sebebini de biliyoruz!

Ve şu an en acısız şekilde intihar etmenin, kanser olup kemoterapilerde sürünüp ölmekten daha mantıklı olduğunu bildiğimiz halde bizi durduran tek şeyin bu olduğunu da biliyoruz! Yemin ederim biliyoruz. Hiç inkâr etmeyin, biliyoruz. Tavuktan damacanaya kadar tecavüz eden adamların namus kavgası ettiği dünyada yaşıyoruz. Gurur duymamı beklemeyin.
__________________
[Sadece kayıtlı ve aktif kullanıcılar bağlantıları görebilir. ]
 
Alıntı ile Yanıt