Yanıt: Tanıyorum, Kinsin Sen!
Bu kaderi çizen, bir ressamdı sanki. Fırçasını üzerimde gezdiriyor ve tek renk kullanıyordu. On beş yaşına yeni girmiştim. Doktorların daha önce hiç rastlamadığı, belki de Hipokrat dâhil hiçbirinin adını bile koyamayacağı hastalığa “Merhaba” derken.
Sizin hiç nefesiniz kesildi mi?
Geceleri uyku bir ısırgan otu gibi sarılırken, hayal bile edemeyeceğimiz cehennemden gelen korkuyu beklemek nasıl bir duygudur bilemezsiniz. Azrail'le zar atıyordum, yaşıtlarım mahallede top oynarken. Çocuktum. Hayallerim sirk makyajları kadar renkliydi, karabasanlar göğüs kafesimin içine gökdelenler inşa edene kadar. Kendi nefesimi hissetmezken sanki İsrafil yüzüme üflüyordu. Küçük bedenimde, büyük kıyametler kopuyordu. İçim alt üst oluyordu, tüm sırlarımı biri parçalıyordu. Her an o gece gelecek gibi yaşıyordum, ya da ölüyordum. İncecik bileğimle gardımı hiç indirmiyordum. Gülemiyordum mesela. İçtiğim su, çektiği hava çok başkaydı.
Kimdi bu?
Tanrı bu kadar zalim olamazdı. Çünkü ben, onu kurtarıcı bilirken, o, ondan yardım istiyordu. “Onun bile yalvardığı varlık bana kötülük yapmaz” diyordum. Ne ben, ne de tıp ona isim veremiyordu. Neyle savaştığımı bilmiyordum. Daha doğrusu savaştığımı bile bilmiyordum. Bir gün odamdaki aynanın karşısına geçip kendi kendime konuşmaya başladım. İnsan hastalıkla konuşur mu hiç? Konuşuyordum. Sonra yalvarmaya başladım. Daha sonra da küfretmeye. En sonunda da aynayı kırdım. Batıl inançlarınız var mı bilemem, ama ben inanmam. Ayna kırılmış bense bayılmıştım. Uyandığımda oksijen ve seruma bağlıydım. O da vardı yanımda. Doktorun o endişeli bakışı hâlâ gözlerimin önünden gitmiyor. Sanki ölmek üzere olan birine bakıyor gibiydi. Herkesin bir gün yapabilme ihtimali yüksek olan o en gerçekçi bakıştan bahsediyorum. Nasıl olduğunu bilirsiniz. Doktorlarda umudu kesince en sonunda psikolojik olduğuna inandırdılar ailemi. Yani topu bana attılar. Savaş alanında bayrağı dikmeye çalışan Ulubatlı Hasan gibi hissediyordum. Tıp, psikolojik deyince hocaya götürdüler beni. O kadar çok hoca değiştirdim ki, toplamaya kalksam çok geniş bir orduya sahip olurdum herhâlde. Her neyse. Hocalar da bu hastalığa “Cin” ismini verdiler. İçimde bir Cin olduğunu söylediler. Yani bu hastalığa tıp psikoloji, din ise Cin diyordu. Benim içinse tek fark; birinin, diğerinden altı harf fazla olmasıydı.
Sonra mı? Hâlâ düzgün nefes alamıyorum. Siz buraya kadar okurken bile emin olun, ben, hâlâ bir yerlerde kaybettiğim nefesimi arıyorum.
|