Yanıt: Tanıyorum, Kinsin Sen!
Kaybetmek. Bu kelime çok şeyi ifade ediyor. Her şeyi kaybedince anlıyoruz, değerini görebiliyoruz. Arkama dönüp baktığımda o kadar çok şey kaybettiğimi görüyorum ki, sıralama yapamıyorum. Biliyorum, daha büyüklerini de kaybedeceğim. Hep kaybedeceğim. Zamanla klişeleşerek korkunçluğunu yitiren ancak doğruluğu hiç tartışılmayan argümanlar vardır. Bunların içinde en büyük totolojiyi barındıranlarından biri de kaybetmektir. Bkz. “Bu dünyaya kaybetmeye geldim. (Geldik)”
Dünyadaki varlık amacımın veya nedenimin kaybetmek olduğunu keşfettiğimde henüz on yaşındaydım. Ve bunda tek pay sahibi dayımdı. Çünkü ilk kaybettiğim şey köpeğimdi. Onu dayım götürmüştü. Dayımı suçlamıyorum, yanlış anlamayın. Sadece bir çocuk için bunu atlatmak çok zordur. İnanın bana. Sonra bir köpeğim daha olmuştu. Onu da kaybetmem çok uzun sürmemişti. Çünkü köpeğim ölmüştü. Tanrı'yı da suçlamıyorum. Ama bu zamanlarda suçlayacak birilerini arıyor insan. Aynı gün içinde aynı şeyi kaç kere kaybedebilirsiniz ki? Ya da aynı masada aynı şarkıya eşlik ettiğiniz, aynı şeye küfür ettiğiniz, aynı içkiyi içtiğiniz insanı, o masadan kalkarken kaybetmek nedir bilir misiniz? Peki ya, bir gün önce kendinizden daha çok sevdiğiniz insandan ertesi gün aynı oranda nefret ettiniz mi?
Evet, mi?
Kaybetmek doğamızda var, evet, ama yirmi üç yaşının son demlerine kadar hep kaybedince, bu olay artık yetenek, hobi, mahlas gibi üzerinize yapışıyor. Hiçbir şey, hayatınızdaki her şeyi ve herkesi bir gün kaybedeceğinizi düşünmek kadar acıtamaz. Çünkü gerçek bir acıdır. Kaybettikçe gerçeğe dokunuyoruz. Sürekli devam eden yasak bir ilişki içerisindeyiz. Yani kaybetmek, gerçeğin bekâretidir. Bir kere kanadı mı, artık alışır insan. Alıştıkça kanaması durur ama aynı acıyı hisseder her defasında. Bunu düşündüğünüzde hemcinslerinizin tarafından tecavüze uğramış gibi hissedebilirsiniz. Ama olsun, buna da alışırsınız. Bu hayat hep kaybetmeyi öğreteceği için alışmak zorundasınız. Fakat bizler tembel öğrencileriz. Her zaman öğrenmeye değil unutmaya çalışacağız. Sanki çalıştığımız yerden soracaklarmış gibi. Kazanmak ve kaybetmenin hüküm sürdüğü bedenlerin içindeyiz. Canınızı sıkmak istemem ama papatya falları gibi bir durum bu. Seviyor ve sevmiyor diye koparılan yapraklardan farklı olarak hiçbir zaman kazanmak olmuyor sonucu. Çünkü ne kazanırsak kazanalım, kaybedeceğiz. Tanrı'nın hediye ettiği organlar, duygular ve insanlar da dâhil! En iyisi mi, ne yapın biliyor musunuz; kendinizi kaybetmiş rolü yapın ve uzun süre haber alamadığınız herhangi bir akrabanıza yaptığınız gibi, umursamadan yaşamaya devam edin:
“Bir de iyi tarafından bak; bu herkes için geçerli.”
Bardağa dolu tarafından bakan değil o bardağı yarısına kadar içen kişi olmak istiyorum. Bugün büyük bir şey daha kaybettim. Aslında yarım kaldım diyebilirim.
“Sağlığından mı bahsediyorsun?”
Hayır, kendimden.
|