|
26 Mayıs 2022, 10:21 | #1 |
Çevrimdışı
Banlı Üye
|
Gökte Ay Var
Gökte Ay Var Www.TrendForum.Net
Nabzı düzensiz,
Şehrin yüreği tekliyor, Göğsünde taşlar büyütüyor. Damarlarında yitik insanlar dolanıyor. Nefesi dumanlı. Kara asfaltlara bürünüyor üşüdükçe. Yüzünü saklıyor tanıdıklardan. Sözünü esirgiyor çocuklardan. Meydanlara boşaltıyor katranlı kanını. Kaldırımlarda iç çekiyor, Bulvarda somurtkan ve resmi duruyor. Duraklarda, sokaklarda, pasajlarda biraz sokulgan. Meydanlarda dağılıyor şehir, Sokaklarda toplanıyor, mahalle aralarında Kaynaşıyor, Evlerde yalınlaşıyor. Ve ertesi sabah yeniden başlıyor med-cezir. Odalardan meydanlara göç ediyor insanlar. Göç sürdükçe tekdüzeleşiyorlar. Yanlarında kendilerini de sürüyerek varıyorlar Şehrin kalbine. Sevdaları geride kalıyor. Kapı dibinde usulca öpülmüş bir çocuk yanağında Bekliyor sevda. Bir gecekondu penceresinden salkım saçak uzanan Çiçeklerin yapraklarında nöbet tutuyor ümit. Her sabah, suyun kumsalda emilip bulanması gibi, İnsanın berraklığını yutuyor şehir. Secdelerde başkaldırıyor ruhun semalar boyu hasreti. Naylon tesbihleri dolanan parmaklar Ötelerde saf, duru, temiz bir şeylere dokunuyor gibi. Şehir çalkalıyor insanları. Odalarda tekrar duruluncaya kadar çalkalanıyor yürekler. Şehir ve hayat ne kadar kol kola ve ne kadar Yabancılar birbirlerine. Yıldızlardan çok vitrinlere kilitli gözler. Ağaç gölgeliklerinde değil durakları bekliyor ayaklar. Hep bir yerlere gidiyorsunuz ama bir yere Varmıyorsunuz. Sokak; boynu bükük insanlar sahnesi. Durak; amansız telaşların aynası. Kaldırım; iki adımlık özgürlük koridoru. Meydan; taşlaşmış insan figürlerinin insanı Taşlaşmaya savurduğu derin uçurum. Gökten rahmet inmiyor meydana. Doyasıya yağdığında rahmet, şehirliler ona sel diyor. Gökteki yıldızlar sahte ışıklara boğulmuşlar. Sahte yer yıldızları parıldıyor neon lambalarda. Güneş, çıkmaz sokaklarda yolunu kaybediyor. Toprağa dokunmak, yaramaz ve kirli yüzlü Çocuklara kalmış. Şehir mutlu etmiyor. Sadece topluca koşulan bir mutlu olma yarışına Katıyor insanı. Mutlu olmak yerine, nasıl mutlu olacağını düşünen İnsanlar adımlıyor kaldırımları. Şimdiki zaman yitirilmiş, ya geçmişse savrulmuş yürekler, Ya da geleceğin özlemine koşuyor. Tek zamanımız, en geniş zamanımız, Şimdiki zaman, telaşlarda daralıyor, kayboluyor, El değmeden geçip gidiyor. Sanki adı konmamış bir dinin mensupları Olmamızı istiyor şehir. Mabed olarak alışveriş merkezlerini seçmiş, Tükettikçe iyi kul olduğumuzu vaaz ediyor. Sahip oldukça nirvanaya eriştiğimizi öğütlüyor vaizler. Ruhu değil bedeni besleyen bir din. Her bireyi kendi içinde derin ve uzun bir labirente koyuyor. Öyle ki, aynı duvarın bir tarafında alabildiğine keder, Bir tarafında alabildiğine sevinç yaşanıyor şehirde. Acıya bile geçit vermiyor taş duvarlar. Kapılar hüzünlerin komşuluk etmesine fırsat vermiyor. Pencereler insan yüzüne açılmıyor. Yokuşlarda ve merdivenlerde eski bir şiirin Dizelerine tırmanıyor insanlar. Köprüler kavuşmaya değil, engel olmaya ayarlı gibi. İnsanların kaybolmasına, faili meçhul cinayetlere Şaşmamalı bu şehirde. Zaten hep birden eriyor değil miydik? Hep birlikte katran karası boşluklara gömülüyor değil miydi yüreğimiz? Boynumuza ip dolayanlar, böğrümüze bıçak dayayanlar, Şehrin derin anarşisinin sadece görüntüsü. Birbirimizin elini bıraktığımızda kaybettik insanları. Ve kendi kuyumuzu adımlıyoruz meydana doğru yaklaştıkça. Bir gecekondu penceresinde salkım saçak çiçekler, Kirli bir surattan fışkıran çocuk gözleri, Alelacele öpülmüş bir bebek yanağında açan gamzeler, Şehre sattığımız ruhumuz bekliyor. Bizi eve çağırıyor büyülü kelimeler, efsunlu sözler. Ah, bir kez olsun lakayt kalmayı bilseydik Bu sahte dinin bezirgânlarına. Önümüze çıkan kurmaca hayatı biraz olsun alaya alabilseydik. “Misafir odaları”mızda sakladığımız koltuklara Sabahtan akşama kadar kendimiz oturabilseydik. Koynumuzda bir hamaylı özeniyle sakladığımız O köylü “merhaba”sını sokaklara salabilseydik. En yakınımızdan bile sakladığımız o mahzun bakışı, Gördüğümüz bütün aynalara savura bilseydik. Sanki yürüyen bir bantta koşar gibiyiz. Biz yürüdükçe bant hızını artırıyor. Koşuyoruz, daha çok koşuyoruz. Ve nedense huzurdan geri kalıyoruz. Saatlerimizin kadranında mutluluk anı yok. Ne olur, Biz bize kalsak, Yüz yüze dursak. Şehri böylece aşabilirdik belki. Hayatın ortasından dupduru geçen, Maddeye müstağni duran, Dünyayı “hepsi hepsi bir gölgelik” bilen, “Tükenmez hazineyi kanaatkârlıkta bulan” insanlar olabilirdik. Fakat her akşam içine yuvarlandığımız ışıltılı Kuyumuzu televizyon, Her sabah gönlümüzü kaptırdığımız kara gözlü Manşetler bizi bizden alıyor. Sürekli emirler alıyoruz, Oraya buraya koşturuluyoruz, Şehrin kollarına teslim oluyoruz. Hayatı ciddiye alıyoruz. Bu dünyada bu dünyalı olup, Göğü unutuyoruz… Haberiniz var mı? Bu gece gökte ay var… …dı! Senai Demirci |
|
İçeriği Sosyalleştir |
Etiketler |
gökte, var |
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk) | |
|
TrendForum.Net genel forum paylaşım sitesidir. Bu nedenle foruma kaydolan tüm gerçek kişiler, kontrole tabi tutulmaksızın içerik paylaşabilmektedir. TrendForum üzerinden paylaşılan mesaj, konu ve görsellerden yana doğabilecek yasal sorumluluklar; paylaşan kullanıcıya aittir, TrendForum.Net yer sağlayıcı olduğu için hiçbir yasal sorumluluk kabul etmez. İllegal herhangi bir faaliyetin saptanması durumunda; İLETİŞİM sayfası üzerinden ulaşıldığı takdirde mesaj, konu ya da görsel; en fazla 48 saat içerisinde silinecek ve bildiriminiz üzerinden tarafınıza dönüş sağlanacaktır.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince sitemizde telif hakkı bulunan mp3,video v.b. eserlerin paylaşımı yasaktır. Yasal işlem olması halinde paylaşan kişi ya da kişilerin bilgileri gerekli kuruma verilecektir.
TrendForum.Net, lisanslı vBulletin® kullanmaktadır. Tüm hakları saklıdır. ©2022-2024
Tema Tasarım: Vision / Fibertus.Net